27 Temmuz 2012 Cuma

Mary and Max



Mary, alkolik bir anneye ve ölü hayvanları doldurmak gibi bir hobisi olan bir babaya sahip sekiz yaşında Avustralyalı bir kızdır.Ailesinden pek de ilgi ve sevgi görmemektedir.Tek arkadaşı ise bir horozdur.Max ise New York'lu obez ve asperger sendromlu naif bir adamdır.İnsanları ve çevresindekileri anlamakta güçlük çekiyordur.Yaşlı komşusu Ivy ve psikoloğu dışında insanlarla iletişimi yoktur.Hayatta kendisine üç amaç belirlemiştir;birincisi arkadaşının olması,ikincisi sevdiği çizgi filmin figürlerinin koleksiyonu ve üçüncüsü de çikolata.(Her ne kadar psikoloğu ona daha ciddi amaçlar edinmesini söylese de.)

Bir gün Mary şans eseri ona bir mektup yazar ve bu olay Max'ın monoton hayatında bir değişim meydana getirir.Bu iki karakterin aralarındaki farklara rağmen birbirlerine anlatacakları şeyleri ve ortak yönleri vardır.Yalnızlık ve alay edilmek gibi.Böylece aralarında yıllar süren bir mektup arkadaşlığı başlar.

Ne olduğunu bilmeden "aa Tim Burton gibi."deyip izledim bu filmi ve kesinlikle bir çocuk filmi değil öncelikle bunu söyleyeyim.Hatta renkleri ve değindiği bazı konular açısından biraz kasvetli ve düşündürücü diyebilirim.Bir yandan gülümsetiyor bir yandan da duygulandırıyor.Animasyon seviyorsanız izleyin mutlaka.



"...Seni affediyorum,çünkü sen mükemmel değilsin.Hiçbir insan mükemmel değildir,evimin dışına çöp atan adam dahil.Gençken kendim haricinde herhangi biri olsam ne iyi olurdu diye düşünürdüm.Doktor Bernard Hazelhof ıssız bir adaya düşsem kendi kendime alışmak zorunda olacağımı söyledi.Sadece ben ve hindistan cevizleri...Kendi kendimi kabul edecekmişim,olduğum gibi,bütün kusurlarımla.Çünkü kusurlarını kendin seçemezsin.Onlar bizim bir parçamız ve onlarla yaşamak zorundayız.Oysa arkadaşlarını kendin seçebilirsin ve ben seni seçtiğim için çok mutluyum..."





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder